The Bourne Legacy (2012)

the bourne legacy

Jason Bourne karakterinin fikir babası Tony Gilroy bu kez yönetmen koltuğuna da oturuyor. Tony Gilroy’un Robert Ludlum ile oluşturduğu Bourne evreni bu film ile ilk üç filmde meydana gelen olayların yankısının hissedildiği bir film olarak karşımıza çıkıyor.

“Jason Bourne buzdağının sadece görünen kısmıydı.”

The Bourne Legacy, Treadstone ajanı olan Jason Bourne’un New York’a geldiği The Bourne Ultimatum ile aynı evrende geçiyor. Bu filmde CIA’in Treadstone ajanlarından daha üstün bir konuma gelmesi için Outcome ajanlarına bazı haplar verdiğinive ajanların bu haplar olmadan hayatlarını devam ettiremediklerini tanıklık ediyoruz. Jason Bourne yüzünden açığa çıkmanın eşiğine gelen Outcome’u kapatmaya karar veren CIA, ajanları bir bir öldürmeye başlıyor. Bu safhada Outcome ajanlarından biri olan Aaron Cross (Jeremy Renner) durumun farkına varıp bir şekilde hayatta kalıyor ve kendisine verilen ilaçların kaynağını bulmak için Dr. Marta Shearing (Rachel Weisz) ile işbirliği yapıyor. İkili, bir yandan hayatta kalmaya çalışırken bir yandan da gizemli bir ölüm vakasını çözmeye çalışıyor.

Görüldüğü üzere Jason Bourne yüzünden sonu gelen Treadstone projesi gibi bu filmde de Aaron Cross yüzünden Outcome projesi açığa çıkma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor. İşte serinin ilk üç filmiyle olan bağlantı ve miras meselesi bu kısımla alakalı.

“Size bir Ferrari verildi ve siz onu çim biçme makinesi gibi kullandınız.”

The Bourne Legacy önceki üç filmin aksine başrolde Matt Damon yerine Jeremy Renner’ın olduğu serinin devam filmi. Jason Bourne ismi Matt Damon ile öylesine bütünleşti ki dördüncü filmde Matt Damon olmayınca insan ister istemez filme ön yargı ile bakabiliyor. Ama gelgelelim filmi izleyince Jeremy Renner’dan çok Doktor Marta Shearing karakterini canlandıran Rachel Weisz’ın oyunculuğunu beğendim. Şok geçirmiş bir hayatta kalan rolünü mükemmel bir şekilde yerine getirmiş. Özellikle sorguya çekildiği sahneyi ve Aaron’un kaçması için bağırdığı sahnede gözlerimi ekrandan alamadım. Edward Norton da Rachel Weisz ile aynı kaderi paylaşıyor bu filmde. Basit roller yerine daha nitelikli roller verilse oyuncularını daha iyi sergileyebilecek potansiyel var ikisinde de tabi ama sanırım yönetmen benimle aynı fikirde değilmiş. Jeremy Renner ise kalıplaşmış bir karakter olarak diğer insanlardan üstün yeteneklere sahip bir saha ajanı olan Aaron Cross’u canlandırıyor. Tabi Matt Damon’dan aşağı kalır yanı yok yine de. Çatışma ve kovalamaca sahnelerinde beni hayal kırıklığına uğratmadı en azından. Bu sahnelerden söz etmişken. Film daha çok arkaplanda dönen işler üzerine kurulmuş. Hap olsun, projeler olsun, insan avı planı olsun bunun gibi şeyler. Aksiyon, kovalamaca ve gerilim azar azar filmin sonlarına doğru serpiştirilmiş. Bu da yetiyor tabi ama serinin diğer filmlerine ayıp olmuş.

Hani Matt Damon yok diye izlemekten vazgeçtiyseniz izleyin, vazgeçmeyin. Jeremy Renner da o kadar boş değil ama dediğim gibi senaryo biraz hayal kırıklığına uğratabilir.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunlar da hoşunuza gidebilir...